Arkada Kalanın Hikayesi

İrem Asya Şallı
3 min readDec 13, 2021

Farkında olmadan yaşıyoruz hayatı. Hayatın kendisini fark etmediğimiz gibi bir sonu olduğunu da fark etmiyoruz. Birisine son kez sarıldığımızı, son kez elini tuttuğumuzu, son kez onunla güldüğümüzü, ağladığımızı, konuştuğumuzu, tartıştığımızı ya da sadece boş boş oturduğumuzu bilmiyoruz.

Bazen keşke bunu bilebilsek diyorum ama bazen de bilmemek sanki daha sağlıklı diyorum, karar veremiyorum. En doğrusu her seferini son sefermiş gibi yaşamak diyorum ama yaşarken de bunu hep unutuyorum. Keşke unutmasam, keşke daha çok sarılsak, keşke tartışmasak, keşke daha çok gülsek, eğlensek, vakit geçirsek diyorum. Ama yine hayat yine kazanıyor hafıza oyununda, ben yine unutuyorum.

Her kayıpla bir kez daha çarpıyor yüzüme unuttuklarım. Bir pişmanlık rüzgarı çevreliyor bedenimi ve yakıp kül ediyor. Zamanla alışmak ise hiç mümkün olmuyor. Her an yeniden sızlamaya hazır bekliyor. İlk anda başlayan o yangının yerinde zamanla kül kalıyor ama o kül hiçbir rüzgarla gitmiyor, yapışıyor, orada kalıyor! Ne gariptir ki bu kül normalinden farklı; yeniden yanabiliyor! Öyle bir an geliyor ki, o kül, bir bakıyorum yeniden alevleniyor. Yanıp duruyor içimde ilk günkü gibi. Akıyor gözyaşlarım, ardından da elimdeki yerini alıyor kalemim, dökülüyor cümlelerim. Özlem ve hasretle kayıyor kalemim satırlarda. Geri dönmek için değil eski günlere, şu andaki farkındalıkla yeniden bir arada olabilmek için yalvarıyor zihnim gidene geri dönsün diye. Kokusu dolsun ciğerlerime, gülüşlerimiz yan yana olsun ve toprağa değil bir tene değsin ellerim diye…

“Ecelleri gelince ne bir an geri kalırlar ne de bir an ileri gidebilirler.” (A’râf Suresi 34. Ayet)

Ne büyük hadsizlik, bazen insanlar gidenin kim olduğunu soruyor arkada kalana! Halbuki ne fark eder kaçıncı dereceden kan bağı olduğu, sorsana sen ona kalp bağının kaçıncı dereceden olduğunu! Bir anne veya baba kaybı gibi yaklaşmıyor mesela kimse komşusunu kaybedene. Neden? Ne hakla seviyelere indirgeyebiliyoruz birilerinin kayıplarını? Nasıl görüyoruz kendimizde bu hakkı?

Daha da büyükleri var tabii, biter mi acıya karşı hadsizlik! Arkada kalanın göz yaşlarına musallat oluyorlar, hayret ediyorum! Ağlama diyorlar ya arkada kalana inanamıyorum kulaklarıma. İnsanlara ayıp oluyor ağlama, bilmem kim kızacak ağlama, çocukları üzüyorsun ağlama… Liste uzuyor gidiyor! Ağlamaya ne zaman sinirlenir olduk birbirimizin yanında durmak yerine? Ne zaman ağlamayı ayıplar olduk birbirimizin koluna girmek yerine? Ailece acıları sırtlanmayı ne zaman unuttuk?

Kendime ve sevdiklerime bir not olsun yazı, birimiz unutursak diğerimiz hatırlatsın; Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayalım, az sonra ölecekmiş gibi sevelim birbirimizi. Çünkü iyi ki varız birbirimizin hayatında, iyi ki temas ediyor kalplerimiz birbirine. Somut anlamda bağımız maalesef bir gün son bulmak zorunda olsa da soyut bağımız, gönül bağımız hiç kopmasın nereye gidiyorsak da gitmiyorsak da. Bundan sonrasında bir hayat var mı bilemem, herkesin inancı da kendinedir bu hayatta ama bağlarımızın bir şekilde baki olacağına ben eminim.

Haydi şimdi sosyal mesafeli de olsa sarılalım gönülden birbirimize. Yüz yüze veya çevrimiçi platformlarda, bir şekilde bulalım vakit geçirmenin bir yolunu! Onu da yapamayacağımız yerdeyse eğer birileri sevgimizi gönderelim onlara da, dualarımızda analım ama mutlaka bir şeyler yapalım. Kum taneleri gibi kaysa da hayat ellerimizden, sevgimiz hiç kaymasın kalplerimizden…

--

--