Toplumda Var Olmanın Hikayesi

İrem Asya Şallı
3 min readApr 9, 2022

Toplu taşımada nasıl seyahat edilir, topluma açık alanlarda nasıl davranılır, nasıl hep birlikte var olabiliriz hiç bilmiyoruz…

Otobüste oturan bir gence sırf genç olduğu için yer vermiyor diye kızmak, ayıplamak mıdır insanlık? Hastalıklar yalnızca yaşla mı dahil olurlar hayatımıza? Ya da konserde hep birlikte, kendi sınırlarımızda eğlenmek varken başkalarını rahatsız etmek midir? Doğru cevap, hiçbiri!

Hiçbiri insanlık olmasa da, hepimiz ‘insan’ olsak da düşününce ne kadar çok ‘insanlık dışı’ örnekler geliyor değil mi aklımıza gerçek hayattan? Gelir, çok normal çünkü biz çok basit eylemleri bile bir arada yapmayı beceremiyoruz. Sınırlarımızı bilmiyoruz, toplum olmayı bilmiyoruz.

Birbirimizin sınırlarına, kararlarına, düşüncelerine, duygularına hiç tahammülümüz yok. Kişilerin elinde olan, hür iradesi olan şeylere değil sadece bu tahammülsüzlüğümüz; kişilerin elinde olmayan şeyler hakkında da bir o kadar tahammülsüzüz! Ne büyük vicdansızlık!

Sanıyoruz ki bir doğru bizimki, istiyoruz ki şablonumuza uysun her şey ve herkes… Nasıl alıyor aklımız bilmiyorum. Bu şekilde davranıp kendimizi doğru ve normal sayıyoruz da normal ve doğru kime göre esasında? Kalıpları kim yaratıyor, hangi kalıba kimin gireceğini, girmesi ya da girmemesi gerektiğini kim belirliyor bilmiyorum. Neden var kalıplar derseniz onu da bilmiyorum ama ben yoksaysam da hep bir şekilde var oluyorlar. Saygısızlık gibi, had bilmemezlik gibi…

Çok zor değil bir toplum olmak. İncelik gerektiriyor yalnızca. Hani hep yüce bir sıfat olarak kullanıyoruz ya ‘insan’ olmayı, insanlığı gerektiriyor toplum olmak esasında sadece. Başka hiçbir şeyi değil… O insanlık da ne karakterimizden ne de duruşumuzdan hiçbir şey kaybettirmiyor; aksine daha ‘insan’ kılıyor bizleri. Eksik değil ama yüce de değil çünkü olması gerekeni yapmak bir erdem değil. O kadar alıştık ki kötülüğe ve saygısızlığa, iyi birini görünce hayretler içerisinde kalıyoruz, şükrediyoruz! Örneğin yalan söylememek olması gerekendir, birine yalan söylemediği için minnettar kalmaktır esas abes olan.

(Ara Güler’in kadrajından)

Kalabalıklar çok yorucu oluyor çoğu zaman. Toplum içinde olmak yoruyor, hatta yaralıyor bazen, insanı ‘en insan yerinden’ yaralıyor. İçinden bir şeyleri söküp alıyor; inancı, umudur, sevgiyi… Öfkeyi koyuyor yerine, kırgınlığı…

Yaşarken nasıl öfkeleniyorum! Nasıl diyorum, nasıl böyle davranabiliyorlar! Aklım almıyor! Saatlerce yazıp öfkemi kalemlerden ve kağıtlardan çıkartasım, tüm kızgınlığımı satırlara akıtasım geliyor. Sonra kalemi elime alınca öfkem diniyor, zihnim devreye giriyor. Düşünüyorum… Düşündükçe yeni kararlar alıyorum, düşündükçe bazı şeylerin farkına varıyor ve öğreniyorum.

(Ara Güler’in kadrajından)

Toplumsal cinsiyet ve cinsel yönelim hakkında konuşamadığım insanlarla tıp ve bilim konuşmamayı, toplumsal sorumluluklarımız hakkında konuşamadığım insanlarla yaşama hakkı ve insani haklar konusunda konuşmamayı öğrendim. Benim bunları öğrenmem o kişilerin haklı olduğunu göstermemekle birlikte benim hiç değilse iç huzurumu sağlamama olanak tanıdı. En azından, her zaman olmasa da bari hayatımın küçük bir kısmında huzurlu olabilmek için bu yolu seçtim. Konuşmak ve fikir paylaşmak insani bir eylem iken “tartışma” eylemini yalnızca “kavga” olarak öğrenmiş kişilerle konuşmanın boşa kürek çekmekten farksız olduğunu gördüm. Kendi cümlelerimi sarf edip, duruşumu korumanın elimden gelen olduğunu kabullendim. Karşımdaki insan saygısızca konuşuyorsa bırakın kendinizi açıklamaya çalışmayı, karşınızdaki gibi bağırmanın dahi çözüm olmadığını gördüm. O anlık olmasa da o günlük huzuru sağlamanın yolunun pes ediş ve yok sayıştan geçtiğini gördüm.

Kendimi her daim önceliğim yapmam gerektiğini, bunun hiçbir zaman bencillik olmadığını öğrendim. Bu hayata yalnızca bir kere geliyoruz… Bir kere! Bu hayata kimseye “insan” olmayı öğretmek için geldiğimizi düşünmüyorum. Buna inanmıyorum, inanmayı reddediyorum! Çünkü ben, hayatımı yaşamayı tercih ediyorum. Dinlemeyi bilenle konuşmayı, düşünmeyi bilenlerle fikir alışverişinde bulunmayı, tartışmanın kavga etmek olmadığını bilenlerle tartışmayı tercih ediyorum. Aksi için en ufak bir çaba harcamayı kendi menfaatim için reddediyorum. Çünkü bunun bir işe yaramadığını gördüm, yaşadım, öğrendim.

Yaşamaya, görmeye, öğrenmeye devam ediyorum…

--

--